Biz gazeteciler zamanın tanıklarıyız. Zamanın aktarıcısıyız, gözlemcisiyiz. Gazeteyi biz hazırlarız, sayfalar ilmek ilmek dokunur, her yeni gün yeni tanıklıklarla… Her akşam eskir gazete, bayatlar. Siz onu daha okurken biz yenisinin hazırlığındayızdır. Fırından taze çıkacak olanın… Gazetelerin arşivleri ise toplumun, ülkenin hatta dünyanın hafızalarıdır. Bu yüzden önemlidir, hatta çok önemli..
Cumhuriyet gazetesinin 100. yılında benden 100 yılda Cumhuriyet’in kadınlarını anlatmam istendi. Ne yaptım? Daldım Cumhuriyet’in e-arşivine. 100 yıllık tarih elinizin altında. Muhteşem. Tamam da kadınlara nasıl ulaşacağım? Basın tarihinin erkek dünyası içinde kadınların o görünmez kalın duvarın içinden ne şekilde geçebildiklerini nasıl aktaracağım? Zamanı donduramam ama hayal edebilirim. Zaman tünelinde tarihin derinliklerine doğru geri gitmeyi de…
ZAMANDA YOLCULUK
1930’lardayım… Cumhuriyet gazetesinin Cağaloğlu’ndaki ilk binası olan Pembe Konak’ın merdivenlerinden çıkıyorum.
Suat Derviş’i görüyorum. Daktilosundan çıkardığı sayfalar elinde yazıişlerine dalıyor hışımla. Yıl 1934-35. Dünya feministleri ile görüşmeler yapmış, yazı dizisini hazırlamış. Başlık “Siz Türk kadınlarına hayranız”. Asıl adı Saadet Baraner. Sadece gazeteci değil, romancı, şair, siyasetçi. 1930’ların Türkiye’sinin öncü, cesur kadınlarından. Toplumsal sorunları tümüyle ele alan ve çözüm arayan yazılar ortaya koyuyor. Yaptığı haberler nedeniyle başının sık sık derde girdiğini söyleyebiliriz.
Sağdaki odaya kafamı uzatıyorum. Sabiha Zekeriya (Sabiha Sertel). “Siz de bu fikirde misiniz?” başlıklı köşesini yazıyor. Türkiye’nin ilk kadın gazetecilerinden. Eşi Zekeriya Sertel ile Tan gazetesinin kurucularından. Ama ondan önce Cumhuriyet gazetesinde bir dönem yazıları yayımlanıyor. Cumhuriyet gazetesinde yazdığı bir yazı nedeniyle “rejimi tenkit ve sınıflar arasına nifak sokmak” suçuyla yargılanıyor. Mektuplar duruyor yazıişleri masasının üzerinde… Yabancı öykülerin çevirileri… Altındaki imza: İngilizceden çeviren Nezahat Eğilmez. Kim acaba? Bilgi bulamıyorum.
MODA KADIN SAYISI
1933 yılında kadın sayfaları çıkıyor karşıma. Hadiye İclal imzalı. Annelik durumu, sağlık durumu, moda…
Cumhuriyetin ilanından bir yıl sonra kurulan Cumhuriyet gazetesinin misyonlarından biri de yeni yönetim anlayışını ve devrimleri geniş kitlelere duyurmaktı. Kadının toplum içindeki konumu bilerek siyasi gündemin konusu yapılıyordu. Kadınların başarıları öne çıkarılıyor, toplumun her alanında yer almaları için cesaretlendiriliyorlardı.
Türk kadınının siyasal haklarının yoğun şekilde konuşulduğu yıllarda basımına başlanan Moda Kadın sayfası, 1930-1933 yılları arasında pazar günleri gazetenin beşinci sayfasında yayımlandı. Moda Kadın sayfası yayımlandığı dört yıl boyunca Türk kadınına profil kazandırma çabası ile dünyadan verdiği moda haberleri ve örnek Batılı kadın profili tanıtımına özen gösterdi. Sayfada; Anne ve Çocuk, Her Genç Kız Neler Bilmelidir? Avrupa’da Kadın, Moda, Ev Modası, Ev İçin Pratik Bilgiler, Muaşeret, Güzelleşmenin Sırrı, Ev Kadını, Spor ve Sağlık, Hayatta Büyük Rol Oynayan Kadınlar vb. başlıklarda halk sağlığı, spor, Batı kültürü, moda ve görgü kuralları hakkında çeşitli bilgilere yer verildi. Moda Kadın sayfası, kadın-erkek eşitliğinden hareketle kadının çalışma hayatına girmesi konusuna dikkat çekiyor ve kadının öncelikle çalışma hayatına dahil olması gerektiğini vurguluyordu.
Kadınların erkekler gibi her işte çalışabilecekleri belirtiliyordu. Bu kapsamda sayfa, dünyadan örnekler vererek konunun üzerinde ısrarla duruyordu.
1940’lar… Pembe Konak’ta artık kadın sesleri duyulmuyor. Cumhuriyet gazetesinin sayfalarında da yoklar. Ne kadın yazarlar ne kadınların toplumdaki yerlerine ilişkin aydınlık haberler… Kasvet çökmüş. Kadının parlayışı savaş ile sönüyor. İkinci Dünya Savaşı hızını aldıkça, katılmıyor olsa bile ülke de basın dünyası da etkileniyor durumdan. 30’lu yıllarda 8 olan sayfa sayısı 4’e iniyor. “Evlerdeki unlar bildirilecek”, “Odunsuzluktan hamamlar kapanıyor” tarzı haberlerle ve tabii savaş gelişmeleri ile doluyor sayfalar. Savaş bitiyor, 40’lı yıllar sona eriyor. 50’li yıllar geçip gidiyor. Bakıyorum zor elde edilen çabuk kaybedilmiş. Kadınlar unutulmuş, tabii kadın gazeteciler de. Çalkantılı yıllar, ekonomik darboğazlar… Belli ki devrimler unutuldukça, kadınlar da unutuluyor.
İLK KADIN ÇALIŞAN
Ama tabii istisnalar da var. Yine Pembe Konak’tayız. Vasfiye Özkoçak… İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’nün ilk mezunlarından biriydi. 1952 yılında enstitüyü birincilikle bitirdi. Özkoçak ile aynı dönemde mezun olan diğer iki kadın öğrenci, gazetecilik mesleğini icra etmedi. Özkoçak’ın anlatımına göre biri avukat oldu, diğeri memleketine döndü. Özkoçak ise gazetecilik eğitimi alan ilk kadın olarak Cumhuriyet’te işe başladı. 8 yıl muhtelif sahalarda muhabirlik yaptı ve istihbarat şefliğine kadar yükseldi. 29 yaşında gazeteciliğe başlayan Vasfiye Özkoçak’ı da Cumhuriyet gazetesinin ilk ve tek kadın çalışanı olarak zorlu bir süreç bekliyordu. Sonradan edindiği bilgiye göre, o işe girdiğinde erkek meslektaşları onun aleyhinde konuşmaya başlamıştı bile… Şöyle anlatmış daha sonra anılarında o ilk günleri: Gazetedeki erkek arkadaşlar önce şaşırdılar. Kendi aralarında, “Genç bir kızın erkeklerin arasında ne işi var, gitsin evinde otursun” diye konuşmuşlar. Kimi, “Nasılsa birkaç gün sonra dayanamaz kaçar” kimi, “Koca bulmaya gelmiş, yakında bulur gider” demişler. Uzun yıllar da böyle düşünmüşler. Onlar öyle düşünseler de ben işimden evlenmeye hiç vakit bulamadım. Yaşamı, gazetecilik olarak kabul etmiştim.
Ve geliyoruz 1960’lara… Türk basınında 1950’lerden sonra yaşanan iki gelişme, gazetecilik yapan kadınların sayısının artmasında etkili oluyor. Bunlardan birincisi gazetelerin kitle gazetesi olmaya başlamasıyla meslekte uzmanlaşmanın ortaya çıkması, ikincisi de bu alandaki gazetecileri yetiştirmek amacıyla gazetecilik okullarının açılmaya başlaması. Zeynep Oral, 1960’lı yıllar için, “Gazetecilik yapmak, bir gazetede çalışmak isteyen kadınlara ilk önerilen, onlardan ilk beklenen yerleşmiş kadın imgelerine uygun olarak sosyete, moda, dekorasyon, ev, mutfak, çocuk konularıyla ilgili haberlerdi” yorumunda bulunmuştu. Öyleydi. Pembe Konak’ın penceresinden Necla Seyhun’u görüyorum. 1960 yılından 1970’ların başına kadar çalışıyor Cumhuriyet’te. Kendi çizimlerini de eklediği yazılarıyla Türkiye’de moda kavramına yön veren isimlerden oluyor. İstisnalar da vardı tabii. Şükran Soner… Biricik Şükran ablamız. 1966’da Cumhuriyet gazetesinde haberci olarak çalışmaya başladı. İşçi hakları, üniversiteler, eğitim ve sağlık alanlarında uzmanlaştı. Uzun dönemli işçi ve eğitim sayfaları hazırladı. Muhabirlikten yazarlığa vakıf yönetimine kadar yükseldi. Şükran ablamız Cumhuriyet’in uzun soluklu maraton koşucusudur. Hâlâ her gün gelir yazar, programlar yapar.
VE BERİN NADİ…
1980’ler… Pembe Konak artık ıssız. Gazete 1974 yılından beri hemen arkasındaki üç katlı binada. Kadın sayısı az da olsa artıyor. Bunda 1980’li yıllarda kadın haklarının gelişiminin etkisinin de payı var: Işıl Özgentürk röportajları ile dikkat çekiyor. Tüketici hakları konusundaki yazıları ile tüketici hareketini başlatan Meral Tamer. Kurucumuz Yunus Nadi’nin torunu Emine Uşaklıgil önce Dış Haberler Servisi’nde çalışıyor. Ardından bir süre idare amiri olarak görev yapıyor.
Ve tabii Cumhuriyet gazetesinin eski imtiyaz sahibi, Nadir Nadi’nin eşi, Cumhuriyet’in kurumsal olarak yaşaması ve bağımsızlığını koruması için Cumhuriyet Vakfı’nın temellerini atan tam bir Cumhuriyet kadını Berin Nadi. Nadir Nadi’nin ölümünden sonra Cumhuriyet gazetesinin yaşaması için bütün fedakârlığı gösterdi. Bütün mal varlığını Cumhuriyet Vakfı’na bağışladı.
Bugün Cumhuriyet’in gurur duyduğumuz arşivinin temellerini atan kütüphanecilik eğitimi almış Meral Alakuş’u unutmayalım. İlk kadın düzeltmen Mahmure İleri’yi de.